İşçi Sınıfı Sanatı

İşçi Sınıfı Sanatı

Komünizmin özgürlük dünyası için…

François Coppée, “Demirciler Grevi” Şiiri Üzerine Resimler

Soyer Paul-Constant (1823-1903). Demircilerin Grevi. 1882

Lubin Jules Marie Désiré (1854-1929). “Demircilerin Grevi” (1882)

 

Fransa’da şair ve romancı François Coppee (1842 – 1908) Dreyfus davasında Zola ile birlikte öncü bir rol oynadı, Paris Komünü üzerine 1889’da yazdığı bir tiyatro oyunu devlet tarafından yasaklandı. 1869’da yazdığı “Demircilerin Grevi” başlıklı manzum öyküsü de Fransa’da büyük etki ve yankı yaratmış, Demirciler Grevi kitabı sayısız baskı yapmış (halen de yeni baskıları yapılmaktadır) Demirciler Grevi üzerine dönemin gerçekçi ressamları tarafından aynı başlıkla resimler yapılmıştı.

Paris’te François Coppee ile bizzat tanışmış olan Tevfik Fikret de bu manzum öyküye hayran olmuş, üzerine bizzat bir övgü yazısı yazmış ve manzum öykü Tevfik Fikret’in şiir tarzını değiştirip geliştirmesinde önemli bir etki yaratmıştı. Demircilerin Grevinin etkisi, Tevfik Fikret’in Hasta Çocuk şiirinde özellikle güçlü biçimde hissedilir. Fikret’in yoksullar üzerine melodramatik şiirleri, Demircilerin Grevi şiirinin etkisiyle, daha sosyal ve okuru duygulandırmanın ötesinde toplumsal çelişkiler üzerine düşündürmeyi de gözeten daha modern bir karakter kazanmaya başlar.

Demircilerin Grevi manzum öyküsü şöyledir:

“Bu manzum hikâyede, hikâye kahramanı Jean (Jan) Baba, mahkeme salonunda karşımıza çıkar. Acıklı hikâyesini hâkimlere ve dolayısıyla okuyuculara şu satırlarla aktarır:
“Hâkim efendiler! Benim hikâyem kısa olacaktır. İşte: Bütün demirciler grev yapmışlardı. Bunda haklıydılar. Kış çok şiddetli oldu ve artık bu sefer bütün mahalle açlıktan usanmıştı. Bir Cumartesi günü, haftalığın alındığı akşam, beni hafifçe kolumdan tutarak meyhaneye götürdüler. Orada – isimlerini size söylemeyeceğimi arz ettiğim – en eski arkadaşlar bana: -Jan Baba, dediler, bizim ücretimiz arttırılmalıdır: Aksi takdirde artık çalışmayacağız. Bizi istismar edenlere karşı biricik çâre budur. Fakat bizim cesaretimiz yok. Sen kıdemli olduğun için seni seçiyoruz. Git patrona haber ver: Eğer bu çok az ücretimizi fazlalaştırmazsa yarından itibaren bütün günler pazar olacaktır.” Jan Baba, arkadaşlarını reddetmez ve patronun yanına gider.

Patronu yemektedir. Sıkıntılarını anlatır. Ekmeğin pahalı olduğunu, ev kiralarının yükseldiğini hatırlatır. Patronu şunları söyler: “- Siz Jan Baba, siz namuslu bir adamsınız. Ve sizi buraya gönderenler, sizi seçerken ne yaptıklarını çok iyi bilmişler. Sizin için fabrikamda her zaman yer vardır. Fakat biliniz ki istedikleri fiyat beni mahveder. Bu gürültüyü yapanlar bir sürü tembellerdir. Yarından itibaren atölyeyi kapatıyorum. İşte benim son sözüm. Gidip onlara söyleyebilirsiniz.” Jan Baba, aldığı cevabı arkadaşlarına götürür. Bunun üzerine büyük bir gürültü kopar. Grev yapmaya karar verirler. Ancak uzun sürecek bir açlığa da dayanmak zorunda kalacaklardır. Jan Baba’nın iki torunu ve yaşlı bir karısı vardır. Damadı kötü bir adamdır. Kızı, çocuğunu dünyaya getirirken ölmüştür. Jan Baba torunlarını beslemek, büyütmek zorundadır. Hesaplı ve titiz bir kadın olan eşi yalnız on beş gün yetecek ekmekleri olduğunu söyler. Aradan zaman geçer. Jan Baba, evdeki bütün eşyaları satıp beş
parasız ve ekmeksiz kalınca, iş yerine, atılmayı göze alarak geri dönmeye karar verir. Önce grevcilerin gittiği meyhaneye uğrar. Burada herkesin rahatı yerindedir.

Jan Baba söze başlar: “- Size şunu söylemeye geldim: Ben altmış yaşındayım. Aynı yaşta bir de karım var. İki de küçük torunumla beraber, bütün eşyaları sattığımız için bomboş kalan
odamızda ekmeksiz yaşıyoruz. Benim gibi bir çulsuz her şeye katlanabilir, bir hastane köşesinde bir oda bulabilir. Fakat karım ve küçük torunlarım için iş değişiyor. Binaenaleyh ben tek başıma tezgâha dönmek istiyorum. Fakat her şeyden evvel, benim hakkımda dedikodu yapılmaması için, sizin müsaade etmeniz lazım.”

Jan Baba’ya, grevcilerden biri “alçak” diyerek saldırır. Jan Baba, bu “iri görünen, züppe salon müdavimine” düello teklif eder. Kendi seçtiği iki çekiçten en iyisini rakibine verir ve onun bir vuruşta beynini parçalar. Sonra da komisere teslim olur. Jan Baba, son olarak şu sözleri söyler: “Şimdi küçükler (torunları), fedakâr karımın öldüğü hastanededir. Bana gelince, ister hapis,
ister kürek verin; isterseniz affedin, hiçbiri umurumda değil. İsterseniz darağacına gönderin, teşekkür ederim”.

Eser manzum bir hikâyedir. Bu özelliği dışında işlenen konunun hayatın içinden, gerçekçi bir konu olması, sosyal muhtevalı olması, belki de konusunun acıklı olması beğenilmesinde etkili olmuştur. Şiirin anlatımı nesre yakın sadeliktedir. Bu durum da Fikret’in şiiri beğenmesinde etkili olmuş olabilir. Zirâ Tanpınar, Fikret’in şiirini nesre yaklaştırma çabasından bahsederken: “şiiri elinden
geldiği kadar nesre yaklaştırmaktan bir nevi gayri tabii haz” duyduğunu belirtiyor.”

Kaynak:

Dr. Hacer Gülşen, “DEMİRCİLERİN GREVİ” ŞİİRİ ve TEVFİK FİKRET’TE FRANÇOİS COPPÉE TESİRİ ÜZERİNE BİR İNCELEME”

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/33669

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *