Fotoğrafçılık sanatıyla ilgilenen her insan “Göz Terbiyesi” kavramıyla içli dışlı olur. Fotoğrafın ışığından, odağından, kompozisyonuna kadar bir dizi teknik bilgiyle beraber fotoğrafın görünenin ardından yorumlanmasıyla da süreç tamamlanır.
Ancak bu tarz profesyonel çalışmanın dışında kalan, artık herkesin bir telefonla fotoğraflar çektiği, bunu paylaştığı, diğer insanların yorumlarına açtığı bir alanda, fotoğrafı binlerce kişiyle beraber yorumlamak da yorumcunun kendi kültürel-sosyolojik-ekonomik boyutundan da kaçamadığı bir süreç işleniyor.
Bununla beraber bir kavram daha hayatımıza giriyor. “Viral”. Tıbbi bir terim olarak viral sosyal medyada da işleme sistemi aşağı yukarı aynı. Bir fotoğrafın-videonun kontrolsüzce milyonlara ulaşması. Ancak bu çoğu zaman şirketlerin, markaların bir taktiği olarak açığa çıkıyor. Marka kendisini gözümüze sokmadan milyonlara kendi reklamını “gönüllüce” yaptırıyor.
Geçtiğimiz yıl Kentucky Üniversitesi’nde oğluyla basketbol maçına giden maden işçisi Michael McGuire’nin çekilen bir fotoğrafı milyonlarca kişi tarafından paylaşılmıştı. Kömür madeni işçisi, oğluyla bir maça yetişebilmek için işten çıkar çıkmaz yola çıkmak zorunda kalıyor. Ne üstünü değiştirebiliyor ne de temizlenebiliyor.
Elbette yüzlerce kişinin geldiği bir maçta biri bir fotoğraf çekiyor ve paylaşıyor. Bu fotoğraf büyük bir yankı, rahatsızlık ve tartışma yaratıyor.
Nedir bir maden işçisinin kirli iş kıyafetleriyle, kömür tozuna bulanmış yüzüyle maça gelmesinde bu kadar dikkat çekici ve rahatsız edici olan?
Aslında emperyalist kapitalist Batı bile, işçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşam mekanlarını nezih kent ve ticaret merkezlerinin dışına itmeye çalışsa da, 1950’lere-60’lara kadar bunu tam başaramamıştı. O dönemlerde Batı ülkelerinde bile işçi evlerinin yarısına yakınının içinde çeşmeden akan su ve tuvalet yoktu. Kamusal alanlarda kıyafetlerden ve beden dillerinden bile sınıf farkları ve karşıtlıkları çok belli oluyor, bu da burjuvazi ve orta sınıflar açısından ciddi bir tehdit algısı ortaya çıkarıyordu.
Neoliberal kapitalizm destoptik emek yağmasının gerçekleştirildiği fabrikaları, işyerlerini bir tür “yeraltısı” haline getirerek görünmezleştirildi. Büyük fabrika ve işyerleri kent merkezlerinin dışına sürüldü. Kuşkusuz her şeyde olduğu gibi giyim kuşamda da sınıf farkları belirgindi, ama kapitalizm lüks markaların ucuz taklitlerini üreterek ya da emekçileri çocuklarına bir markalı spor ayakkabı alabilmek için ücretlerinin üçte birini gözden çıkarmaya zorlayarak bu farkı da bir ölçüde görünmezleştirdi. Yazıya “göz terbiyesi” kavramı ile girdik, ama kapitalizmin iş-dışı yaşamda, kamusal alanda, işçi ve emekçilere giydirdiği bir de “beden terbiyesi” vardır. Emekçiler, görünmezleştirilmiş işyerlerinde, yoksulhanelerinde yaşadıkları yorgunluk, sağlıksızlık, acılar, tükenme ne olursa olsun, kamusal alana çıktıklarında temiz-pak olmalı, iyi giyinmeli, kir paslarını, sağlıksızlıklarını, sınıf farkları ve gerilimlerini ulaşım araçlarına, kent merkezlerine, ticaret ve eğlence mekanlarına bulaştırmamalıdır! Bu alanlardaki orta sınıfları ürkütmemeleri gerektiği gibi onlara özenmeli, taklit de olsa onlar gibi giyinmeye ve davranmaya çabalamalıdır.
Türkiye’den de boyalı ve kirli iş kıyafetleri nedeniyle AVM’ye girmesi güvenlik görevlileri tarafından engellenen inşaat işçileri gibi pek çok örneği bilmiyor muyuz? Hele ki Soma katliamından yaralı olarak ambulansa konulan maden işçisinin, çamurlu madenci çizmelerini – sedyeyi kirletmesin diye- “çıkarayım mı” diye sorması gibi travmatik örnekleri?
Eh fotoğraftaki iş kıyafetleri ve kömür karası yüzü ile çocuğunu maça götüren maden işçisi veya iş kıyafetleriyle AVM’ye girmesi engellenen inşaat işçisi, diyelim ki – tabii bu olanakları varsa- banyo yapıp iş kıyafetlerini değiştirip üzerlerine ucuz taklit birer giysi giyerek maça ya da AVM’ye gitselerdi, bu meta fetişizminin soyut eşitlik görünümü altında, ciğerlerinde birikmiş tozu, asbesti, bedenlerindeki yorgunluğu, ruhlarındaki acıyı, çalışma koşullarındaki vahşi sömürüyü ve despotizmi, yaşam mekanlarındaki yoksulluğu kim görebilirdi, öyle değil mi?
Ama bu kömür karası yüz kamusal alanda, hem de bir eğlence ve tüketim alanında bir an için görünür olunca, sermayeyi ve orta sınıfları rahatsız etmeye yetiyor! Ama bununla kalmıyor, o maden işçisinin, inşaat işçisinin veya diyelim ki ofis işçisinin çalışma ve yaşam koşullarından pek farklı olmayan, ama iş ve ev dışına çıkarken meta-kamusallığına dair disiplin görevlerini ihmal etmeyip, banyosunu yapmış, ucuz ama temiz kıyafetlerini giymiş, yüzüne de bir gülümseme kondurarak maça gelmiş binlerce işçi-emekçiye de kendi gerçek çalışma ve yaşam koşullarını hatırlatmaz mı?
O zaman tam da bu nezih meta fetişisti kamusal eğlence/maç ortamında, kendiliğinden keskin bir sınıf acısı ve öfkesi pankartı gibi salınan bu görünümün de hemen örtbas edilmesi, kapitalizmin meta-vitrinlerine uydurulması gerekir. Maçtaki maden işçisi ve çocuğunun görünümü TV’lere, gazetelere, sosyal medyaya yansıyınca, hemen bir sermaye ve orta sınıf liberal vicdancılık kampanyası açıldı. Görüntünün derin ve acımasız sınıfsallığı “aile, ulus” kodlarıyla bastırılmaya çalışıldı.
“Çok iyi bir koca, ailesine değer veren bir baba” gibi gibi.
Fotoğraf milyonlara ulaştığında da devreye şirketler giriyor. Belirli galeri sahipleri maden işçisine araba teklif ediyor, oteller zincirleri konaklama, restoranlar yemek… Elbette bu da markaların, şirketlerin reklamlarına dahil oldu çabucak. Sadece bu fotoğrafta yaşanmıyor tüm bunlar. Sesi güzel bir inşaat işçisinde de, piyano çalan bir moto-kurye işçisinde de yaşıyoruz bunları. Yeteneklerimizi özgürce keşfedeceğimiz, geliştirebileceğimiz bir toplumsallığın yaratılmasına karşı burjuva hayırseverlik devreye giriveriyor.
Gelişen bu tabloda iki eğilim yorumlara hakim oluyor;
2- Burjuva hayırseverliği
Fotoğrafı gören milyonlarca kişi, binlerce yorumla beraber kendi “yanlış” bilinçlenme halinin gönüllü yeniden üreticileri oluyorlar. “İyi bir eş, iyi bir baba, ulusal zenginliğe katkı sunan iyi bir insan”. Aynı işçi çocuğunun güvenli geleceği için bir eylemde görülseydi peki? Çocuğuyla daha fazla zaman geçirmek için, iş gününün kısalması için bir greve çıksaydı veyahut?
“Gözün Terbiyesi” meselesine geri dönecek olursak şüphesiz burada sadece iyi bir aile babası yok. Burada yoğun iş gününü bitirir bitirmez hayatın akışına ancak “kendisini” bir kenara bırakak katılabilen bir işçi görüyoruz her şeyden önce. Çoğuyla vakit geçirmek için tüm fiziki şartlarını zorlayan baba olmuş bir işçi. Peki ya fotoğraftaki diğer insanlar? Onlar yaşamlarını nasıl gerçekleştiriyorlar? Belki büro emekçisi, belki yazılım mühendisi ya da diğer sektörlerde çalışan milyonlarca işçi, işçi aileleri.
Çözüm olarak araba, hediye para çekleri, yardım kampanyaları önümüze koyan şirketler, markalar diğer işçileri konsolide de ederek, özünde işçiler arası dayanışma ruhunu alıp kendi burjuva hümanizmiyle kendi kirli sömürü düzenini hayırseverlilik üzerinden gizlemeye çalışma girişimi olarak açığa çıkıyor.