İşçi Sınıfı Sanatı

İşçi Sınıfı Sanatı

Komünizmin özgürlük dünyası için…

İşçi Sınıfı Sanatı Sitesine Doğru…

İlk gençlik dönemimde şiir, edebiyat, fotoğraf ve sinema gibi sanat dallarıyla yoğun ve aktif olarak ilgilendim. Ulaşabildiğim tüm klasik ve güncel, gerçekçi, ilerici, devrimci şiir, roman, fotoğraf ve sinema yapıtlarını heyecanla, adeta çiğnemeden yuttum. Bir şiir kitabı çıkardım. Üniversitede okurken aynı zamanda ücretli çalışarak aldığım ikinci el bir fotoğraf makinesiyle amatör sokak fotoğrafçılığı yapmaya çalıştım, gece vardiyasından çıkan işçilerin, çöp karıştıran yoksulların, sokak çocuklarının fotoğraflarını çektim. Sanat, aynı heyecanla okuduğum Marksist klasiklerle birlikte, içine doğduğum dünyayı anlama ve anlamlandırma, onun içinde kendimi konumlandırma arayışımın kurucu bir bileşeni oldu.

Bir devrimci olduktan sonra en azından siyaseten aradığımı bulmuş görünüyordum. Sanat, benim için devrimci sınıf, teori ve siyaset yanında ikinci plana düşmüş olsa da, olanak buldukça devrimci yayınlarda sanat üzerine yazılar yazarak, sanat eleştirileri yaparak sanatla bağımı korumaya çalıştım. Devrimci sanatın, işçi sınıfı sanatının; devrimci faaliyetten zaman ve olanak kalırsa yapılabilecek bir şey değil, Marksizmin, devrimci faaliyetin, sınıf mücadelesinin kurucu bir bileşeni olduğunu, dahası benim sınıf devrimciliğiminin de kurucu bir dinamiği olduğunu, çok sonra ve epey geç farkedebildim.

Şiir, edebiyat ve sinema konusunda bir şeyler biliyordum ve bu alanlardaki gelişmeleri takip ediyordum. Devrimci basında muhabirlik, sonra yazarlık ve editörlük yaparken, sokak, grev, direniş fotoğrafçılığına ilgim yeniden canlandı. Resim ve plastik sanatlara ise, çöp insan çizme yeteneğine bile sahip olmayan biri olarak epey yabancıydım. Yayınlar için daha etkileyici devrimci resim ve fotoğraflar bulabilmek gibi bir amaçla, binbir zorlukla yurtdışından getirttiğimiz Bolşevik devrimi, Sovyetler ve Batı Avrupa’daki resim, grafik, fotoğraf, heykel sanatlarına ilişkin kitap ve albümler, gözümü yeni bir sanat dünyasına açtı. Bu kitap ve albümleri heyecanla didik didik ettim. Derken yeni çıkacak teorik bir dergiye, o zamanın kıt olanaklarıyla, görsel estetik tasarımlar yapmak ve her yazısını içeriğine uygun devrimci resim, ilustrasyon, grafik ve fotoğraflarla donatmak fikri doğdu. Sol ve devrimci sanat dergileri yok değildi, ama teorik-siyasal bir dergiyi bu düzeyde sanatla kaynaştırmak açısından, devrimci harekette sanırım bir ilkti. Sovyetlerin ilk dönemlerindeki devrimci avantgard sanatın, Malevich’in Kızıl Atlıları ya da Konstantin Yuon’un Yeni Gezegen gibi resimleri, 90’lı yıllar devrimci basınında ilk kez bu dergide kullanıldığını hatırlıyorum. O dergi 3-4 sayı çıkabildi, ama çoğu teorik-siyasal dergi 10 yıl sonrasında çıkartanları tarafından bile zor hatırlanırken, o dergiyi 20-25 yıl sonra halen okurları bile hatırlar. O kitap ve albümler, ve o dergi, dünya işçi sınıfının, komünist ve devrimci hareketlerinin nasıl bir evrensel kültür-sanat birikim ve zenginliğine sahip olduğunu, ve bu birikimin nasıl değerlendirilebileceğinin ipuçlarını gösterek, bende güçlü bir iz bıraktı.

Daha fazlası için internetin gelişmesini beklemek gerekecekti. O zaman da devrimci yayınlara fotoğraf ve resim arama vesilesiyle, dünya çapındaki devrimci sınıf görsel ve plastik sanatlarıyla daha iyi tanışmaya başladım.

Epey sonra, bundan 5-6 yıl önce facebook sayfamda, tüm dünyadan işçi sınıfı görsel sanat eserlerini paylaşmaya başladım. Başlangıçta, sevdiğim bir şeyleri yaparken dinlenmeyi, dinlenirken Marksist teorik-siyasal çalışmalarımı tarihsel sınıf sanatı arka planından beslemeyi, ve dışa dönük olarak da Türkiye’de hiç bilinmeyen ya da az bilinen evrensel işçi sınıfı sanat ve sanatçılarını tanıtmayı gözetsem de, daha ziyade bir “hobi”ydi. Ama yaşamım boyunca hiçbir şeyi hobi olarak yapmayı beceremediğim gibi, bu da çok geçmeden tutkulu, neredeyse her gün bıkıp usanmadan sürdürdüğüm bir proleter “görev” ve etkinlik biçimi haline geldi. Herkesin çiçek böcek, kedi, selfieler, anlık yorumlar paylaşıp durduğu sosyal medyada, üstelik solda ve devrimci harekette bile işçi sınıfına yönelimin dibe vurduğu bir dönemde, bir evrensel işçi sınıfı sanatı sayfasını hemen her gün inatla sürdürmek, başlangıçta “çılgın ama umutsuz” bir çaba gibi görüldü. Bunun “geçici bir heves” olduğunu, “kimsenin artık toplumsal gerçekçi sanatla, işçi sanatıyla ilgilenmediğini” söyleyenler, hatta “işçi sınıfının resim sanatıyla ilgisi ne kadar olabilir ki, çok geçmeden tükenecek” diye bekleyenler oldu.

Marx “kim ne derse desin sen yolunda yürü” demişti, öyle yaptım. Günümüz ilkokul çocuklarının bile gözü kapalı yapabileceği tarama motorlarının çok dilli ve giderek daha etkin ve isabetli kullanımıyla, dünya çapında komünist, devrimci, antifaşist, muhalif, proleter sanatçıların keşfiyle, oradan oraya iz sürerek yeni sanatçı ve yapıtların keşfiyle, kaynak site, arşiv, galerilere ulaşmayla, çeşitli sanat akımları, sanatçı ve yapıtların tarihsel-sınıfsal arka planlarını incelemeyle, resim-görsel sanat analizini öğrenmeyle, bütün bunları dünya sınıf mücadeleleri tarihi ve Marksist bir teorik-siyasal perspektifle birleştirmeye çalışarak, bu gündelik sosyal medya paylaşımlarına, bir tarihsel-siyasal derinlik kazandırmaya çalıştım.

**

Sanatta her zaman toplumsal-eleştirel gerçekçiliği savunuyorum. Ama düz yansıtmacı ve dar mesajcı bir (eski tabirle) “toplumcu gerçekçiliği” değil. Örneğin bu sitede de görülebileceği gibi, en sevdiğim sanat akımlarından biri, içerikte toplumsal ya da sosyalist gerçekçi, biçimde avantgard olan yeni gerçekçiliktir. Şu ünlü pozitivist ikilemi aşmak gerektiğini, ve sanatın “toplum için” olabilmesi için önce gerçek sanat niteliği taşımasını gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sanatta muhteva ile form arasında birbirine içerili diyalektik bir ilişki vardır ve form, basitçe “içeriğe giydirilen eldiven” olmanın ötesinde, sanat yapıtı bütününün olduğu kadar içeriğinin/mesajının da kurucu ve geliştirici bir öğesidir. Kaldı ki bizim ilgilendiğimiz “işçi sınıfı için” sanat değil, işçi sınıfı/nın sanatıdır.

Toplumsal-eleştirel gerçekçilik kavramındaki “toplumsal”dan, en başta üretimin, emeğin, yeniden üretimin, bilginin, bireyin, ve dolayısıyla proletaryanın toplumsallaşma niteliğini anlıyorum. Bu anlamda “toplumsallık” ya da “toplumsallaşma”, uzlaşmaz sınıf savaşımı ile birlikte, komünizmin ufkunun tarihsel koşulu ve dinamiğidir.

“Eleştirel” kavramından, yine Marx’tan hareketle, “devrimci ve eleştirici diyalektik”i anlıyorum. Kapitalizmin devrimci eleştirisi, başta uzlaşmaz sınıf karşıtlığı ve savaşımı olmak üzere, ancak kapitalist sistemin uzlaşmaz iç çelişkilerinin tarihsel gelişme süreci ve doğrultusu temelinden yapılabilir.

“Gerçekçilik” kavramından, “ihtiraslı gerçekliği” (Marx) veya “gerçekçi düş gücünü” (Lenin) anlıyorum. Devrimci teori ve siyasette “somut durumun somut tahlili” neyse, devrimci sanatta da “somut durumun somut anlamlandırılması/yeniden anlamlandırılması” odur. Sanat toplumsal gerçekliğin iç yüzündeki çelişkilere nüfus edip sonuna kadar götürmede kendi özgül dil, yöntem ve araçlarına sahiptir ve değişen durum ve koşullar içinde, bu araç ve yöntemlerini de yenileyip geliştirmekle mükelleftir. Yeni durum ve ihtiyaçlara yanıt vermeyen eski formların yadsınması, içeriği de yeniden işleyip geliştirecek yeni formların geliştirilmesi olmadan, sanat gelişme kaydedemez.

**

Bu süreçte, dünyada ve Türkiye’de kapitalizmin ağırlaşan krizleri, “neoliberalizm” denilen kapitalizmin yıkıcılaşan etkileri, işçi sınıfı mücadelelerinin yeniden canlanmaya başlaması, Marksizme olan ilginin yeniden artmasıyla da birleşik olarak, evrensel işçi sınıf sanatı örnekleri paylaştığım sosyal medya sayfasına olan ilgi de giderek artmaya başladı. Sayfanın sürekli izleyicilerin sayısı, ilgisi, beklentisi ve artık gün aşırı ne paylaşılacağı merakı giderek arttı. Türkiye’de ilk kez görülen dünyadan işçi sınıfı sanatına dair günlük paylaşımlardan bazıları devrimci ve sol basın ve sitelerde kullanılmaya başlandı. Hatta bu paylaşımları derslerinde kullanan öğretim üyeleri bile oldu. Bir yol açıldı.

Buraya kadar yazdıklarım bu sitenin “kişisel oluşum tarihi” gibi görünebilir. Asıl vurgulamak istediğim ise, bu sitenin durduk yerde bir cin fikirle ortaya çıkmadığı, arkasında adım adım ve küçük sıçramalarla gelişen, on yıllara yayılmış bir ilgi, deneme, araştırma ve emek süreci olduğu. İkincisi, isterse bilimsel veya sanatsal olsun, hiç bir emek ve etkinlik alanının “bireysel” olmadığı, başta işçi sınıfının kolektif emeği, birikim ve mücadeleleri olmak üzere devasa bir toplumsal-kolektif emeğe dayandığı ve bunun bir parçası olması gerektiği. Üçüncüsü, arayış ve devrimcileşme süreci hangi toplumsal ilgi ve etkinlik alanından başlarsa başlasın; ve mücadelenin hangi alanında uzmanlaşılırsa uzmanlaşılsın, ister siyaset, ister teori, ister örgütlenme, ister sanat veya başka bir şey, bunun farklı birikim ve faaliyet alanlarını da kapsayarak birbirini besleyip geliştirmesi gereken çok yönlü bir bütün olduğu. Dördüncüsü, günümüzün moda deyişleriyle “kendini bulma/kendini inşa” denilen şeylerin, ancak işçi sınıfı ve mücadelelerinin kolektif temelinden ve bunları kolektif olarak geliştirmeye dönük olarak yapılabileceği. Beşincisi kültür-sanatının sanıldığı gibi işçi sınıfına dışsal ve yabancı bir şey olmadığı, işçi sınıfının tarihsel olarak son derece zengin bir kültür-sanat birikimi olduğu, ve bunun yine ancak sınıfın emek, yaşam ve mücadele süreçleri içinden yeniden ve yeni bir temelden geliştirilebileceği. Altıncısı bu siteyi öncü işçilerin, devrimcilerin, sanatçıların eleştiri, öneri ve katkılarıyla kolektifleştirebildiğimiz ölçüde, bu yazının yukarıdaki bölümü ve altındaki imza gereksizleşecek ve kaldırılacak.

**

Şimdi yapmak istediğimiz, bir sosyal medya sayfasında oluşmuş görünen ama bir sosyal medya sayfasının anlık paylaşımlarına ve anlık tüketimci tatminkarlığına sığmaz hale gelen birikimi ve ilgiyi, bir tık yükselterek, daha kalıcı ve kurumsal bir işçi sınıfı sanatı sitesine taşımak. Bu sitenin, sınıf mücadelesinde ve kültür-sanatında yaratıcılığı ve evrenselliği esinleyen, Marksizme, devrime, komünizme, işçi sınıfı mücadelesine ve kültür-sanatına ilgi duyan herkesin – en başta öncü ve arayış içinde olan işçiler ve genç muhalif sanatçılar olmak üzere herkesin; yararlanabileceği ve eleştiri, öneri ve katkılarıyla geliştirebileceği, daha kolektif bir sınıf kültür-sanatı ortam ve kanalı olmasını umuyorum.

Sitenin başlıca amaçları şunlar:

İşçi sınıfı kültür-sanatının tarihsel ve güncel zenginliğini, derinliğini ve evrenselliğini sergilemek;

İşçi sınıfının nicel-nitel olarak muazzam büyüyüşüne karşın görünmezleştirilmesine, solda da kendini gösteren işçi sınıfına yabancılaşmaya sanatla da karşı durmak;

İşçi sınıfının tarihsel ve güncel büyük acıları kadar devrimci mücadele potansiyeli konusunda, bizzat işçi sınıfı sanatı içerisinden geçen bir farkındalık ve duygudaşlık yaratmak;

Türkiye’de bilinmeyen ya da az bilinen evrensel işçi sınıfı sanatı kültür-sanatı öğeleri konusunda toplu bir kaynak oluşturmak;

İşçi sınıfı konusundaki ilgisizlik, bilgisizlik ve yönelim zayıflığına, işçi sınıfının evrensel kültür-sanat birikimi üzerinden bir müdahalede bulunmak ve işçi sınıfına doğru bir çekim gücü yaratmak;

Devrimci teori, siyaset, örgütlenme ve eylemi işçi sınıfı sanatıyla zenginleştirmek, sanatı da devrimci teori ve eylemle bütünleştirmek;

Toplumsal-eleştirel gerçekçi sanat, komünist ve devrimci sanat, işçi sınıfı ve emek sanatları konusunda bir eğitim ve tartışma ortam ve kanalı oluşturmak…

**

Sitenin kurulumunu Merkan Aksoydan yaptı. Merkan, sitenin editörlüğüne, içerik girişlerine, benim yaptıklarıma da eleştiri ve önerileriyle önemli katkılar yapıyor. Kendi sanat çalışmaları ve birikimiyle de sitede olacaktır. Bir bütün olarak sitenin kolektifleştirilmesinde ilk adımı onun sayesinde atmış olduk. İşçi sınıfı sanatında ilgisi, bilgisi, emeği, çabası, hevesi olan herkesi de bu sitenin kolektif inşası ve geliştirilmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz.

Fuat Yücel Filizler

11 Mayıs 2024

Paylaş

Diğerlerine Göz At